Kendine Yolculuk – Benliğin Tel Örgüleri

“Kendine” yolculuk… Başı da sonu da kendimize çıkan zorlu yol. Peki “kendimiz” dediğimiz kimdir, nasıldır, neyi yapar, neyi yapmaz? Hepimizin kim olduğumuza dair bilgileri vardır. Bazen annemiz söylemiştir, kimi zamansa öğretmenimizden, sevgilimizden ya da arkadaşımızdan gelmiştir ve içimize almışızdır. Bazen de biz bulmuşuzdur. Sonra o kadar sahiplenmişizdir ki bu bilgileri, artık kimden ve nasıl geldiğini unutarak çoktan benliğimizin parçası yapmışızdır. “Ben naziğim.. Ben sakinim, sabırsızım ya da tembelim… ”  ve daha bir sürü ben ile başlayan cümle…Kendimizi ve başkalarını belirli kalıplar içerisinde anlamaya çalışmak çoğu zaman kolayımıza gelir. Oysaki işleri kolaylaştırmaya çalışırken pek çok iç çatışma yaşamamıza neden olacak bir zorlukla karşı karşıya kalırız:  ‘Benliğimizin tel örgülerine’ takılma tehlikesi. “Böyleyim” diye sahip çıkıp,  adeta kimlik  edindiğimiz her özellik, bizi katılaştırır ve potansiyelimizi kullanmamızın önünde engel olarak karşımıza dikilir.

Geştalt terapiye göre her özellik zıttı ile var olur (Daş, 2017). Tıpkı Yin/Yang gibi. Gece ile gündüz nasıl ki birbirini izler; nasıl ki  sıcak olmadan soğuk, hüzün olmadan neşe olmaz, benliğimizde sahiplendiğimiz her özelliğin de diğer bir kutbu vardır.  Kendinizi sakin biri olarak tanımlarsanız, öfkeli tarafınızı reddedersiniz, halbuki onun da sahneye çıkmasına ihtiyaç duyacağınız koşullar ve zamanlar olur. Örneğin size gerçek bir anlamda haksızlık yapıldığında, gerekli harekete geçme gücünü “öfkeli” tarafınızdan alabilirsiniz. Tam tersi ben öfkeli biriyim derseniz, kendinize sakin kalma izni vermeyip, her zorluğu bir saldırı ya da tehdit olarak algılayabilirsiniz. Aslında bu özelliklerin doğrusu ya da yanlışı yoktur. Uygun zaman –  uygun koşul – uygun kişi vardır. Eğer kendimi “biri” olmak zorunda hissedersem, bu değişkenlerden bağımsız olarak her durumda tek “biri” olurum. Kulağa ne kadar da güvenli geliyor değil mi? Karşımızdaki kişinin her zaman aynı şekilde davranacağını bilmek… Dünya kesinlikle daha öngörülebilir bir yer olurdu ve tabi daha katı.  Onlarca rengin olduğu bir paletten, hep aynı rengi alıp boyamak gibi.

Oysaki ihtiyaç duyduğumda “sabırsız “, ihtiyaç duyduğumda “yavaş” olabileceğimi bilirsem; “mücadeleci” olmakla “tembel” olmak arasında gidip gelebilme esnekliğini kendime tanıyabilirsem, yani “öyle” ya da “böyle” olmak zorunda kalmazsam,  işte o zaman özgür olurum. Enerjimi “biri” gibi davranmaya mecbur olmaya harcamam ve ihtiyaçlarımı karşılamak için kullanırım. O gün dinlenmeye ihtiyacım vardır ve tembel olurum, ertesi gün çok istediğim bir şeye ulaşmaya ihtiyacım vardır, mücadeleci olurum. Her iki kutup arasında esneyebileceğimi bilirim, işte o zaman kendimle bütünleşmiş olurum. Böylece hayat uçurtmam, ‘benliğimin tel örgülerine’ takılmaz, özgürce uçar.

Fotoğraf : Sharon McCutheon

Kaynakça:

Daş, C. (2017). Gestalt Terapi Bütünleşmek ve Büyümek. Ankara: Altınordu Yayınevi

 

Hakkında Özlem Öztürk

Bir yanıt yazın

Translate »