Kentsel Dönüşüm mü, Zihinsel Dönüşüm mü?

Merhaba Sayın Okurlar,

Umarım sıkılmadan okuyacağınız yazılar gönderebilirim bu sayfaya. Yeri geldikçe mesleğim vb. kendimi tanıtıcı bilgiler de yazılarımda yer alacak. Eğer okuma ve ayrıca yorum yapma zahmetinde bulunursanız çok mutlu olurum.

Genelde yazılarımı okurken lütfen her türlü kişisel özgürlük alanınıza giren konulardan / aidiyetlerinizden (siyasi, dini inanış, cinsiyet, meslek ve aklınıza her ne gelir ise) uzak kalın.

Biliyorsunuz dün Manisa’ da iki deprem daha oldu ve depreme bağlı olarak onlarca konu (kentsel dönüşüm terimi dahil) gündemdeki tartışma konuları. Şimdi gelin, yineliyorum tüm kişisel sistematiklerimizden ayrılarak bir analiz yapalım. Sadece matematik ve fizik başta olmak üzere bilimsel,  hiç birimizin inkar edemeyeceği gerçeklerden gidelim.

Dünyanın kütlesi bellidir ve henüz bu kütleyi büyütebilecek gücümüz / olanaklarımız yok.

Bu belli kütle içerisinde insan neslinin hayatını aralıksız sürdürebileceği alanlar da belli ve çok küçük. Genelde, anlam ifade etmeyecek (ve faydası tartışılır) dokunuşlar dışında yaşam alanlarımızı büyütme şansımız yok. Hatta, bildiğiniz gibi çok uzak olmayan bir gelecekte (küresel ısınma nedeni ile denizler altında kalacak topraklar) yaşam alanı kaybımız söz konusu.

Genel olarak insan nesline düşen bu yaşam alanları da siyasi sınırlar ile bölünmüş durumda. Bir başka deyişle her ulusa düşen sınırlar / alanlar belli ve pek de değiştirilemezler. (İstisnai ve uluslararası hukuka aykırı ve toplam alanı değiştiremeyecek işgaller hariç.) Her ülkenin, ayrıca değiştirilmemesi gerekli doğal ve kültür mirası varlıklarını, diğer canlıların (bitki, hayvan) yaşam alanları ile en azından şu anda sürekli insan yaşamına uygun olmayan (örn: çöller) yerlerini de çıkartırsak yerleşim
sahalarımız  biraz daha kısıtlanır.

Bunları inkar etme şansımız bana göre yok.

Şimdi bu sınırlı alanlar içerisinde yaşayacak insanların nitelik ve nicelik sınırları var mı ? Özellikle yeni tıp teknolojileri desteği ile kadın ve erkeğin doğurganlık yaş sınırları son derece genişledi. Yani sınırlı alanda sınırsıza yakın bir nüfus artışı yaşayabiliriz / yaşıyoruz. Peki hangi ülkede olursak olalım insan niteliğinin olumlu ve/veya olumsuz yönde bir sınırı var mı ? Bana göre yok. Peki bu durumda sonuç nedir? Sınırlı alanlarda, sınırsız nicelikte ve niteliği tam olarak olumlu yönde diyemiyeceğimiz insan nüfusu ile yaşamak son derece olası.

Ve şimdi gelelim ülkemize. Biz yukarıdaki çıkarımlardan soyutlanabilir miyiz? Bana göre hayır. Bu durumda güncel (ve güncel kalacak) deprem sorunumuza (Deprem doğanın doğal bir olgusu. Sorun kavramı sonradan gelişen insan neslinin kavramı.) çözüm olacağını düşündüğümüz kentsel dönüşüm sadece bina güçlendirmesi ile sınırlı tutulur ise gerçekten bir çözüm olur mu? Hiç tartışmasız tüm finansal, teknolojik ve organizasyonel güncel sorunların en ideal şekilde aşıldığını, tüm kentlerimizde
binaların depreme uygun hale getirildiğini kabul ediyorum. Sorum şu; sorun bitecek mi?

Mevcut ve olası gelecek insan nitelik ve nicelik yapımız değişmediği sürece, kentleşme, çevre, teknoloji, sağlık, ulaşım, eğitim ve dahi aklınıza her ne gelir ise tüm sorunlarımız aynen devam etmeyecek mi? Örneğin İstanbul depremi hiç ilgisi olmayabilecek Konya’ yı ve diğer kentlerimizi de etkileyecek ise aslında sorunumuz başka bir şey değil mi? Yani aslında hatayı İstanbul’ u her konuda bir Cazibe! Merkezi haline getirerek yapmadık mı? Üretim, finans, sağlık, ticaret vb.. Bu durumda bu kentte yaşanacak deprem ve/veya herhangi bir sorun ülkenin her yerini aslında gereksiz ve aşırı derecede etkilemeyecek mi?

O zaman aslında karar verin kentsel dönüşüme mi, yoksa önce zihinlerimizde, düşünce sistematiklerimizde mi bir dönüşüme ihtiyacımız var.

Fotoğraf : Meruyert Gonullu

 

Hakkında Sinan Çakaloz

Ayrıca Kontrol Et

Maaş Hesaplarında Vergi Dilimleri

Son günlerin çok yoğun konularından biri maaş hesaplamalarında vergi dilimlerinin yükseltilmemesi. Bu dilimin yükselmemesi matematiksel …

Bir yanıt yazın

Translate »