O Eski Günler (2)

Sonraki yıllarda Orhan Pamuk’un bir romanının da adı olan ‘’Yeni Hayat” şekerlemesinin tanesini 2.5 kuruşa yani yüz paraya satardık. Satış sloganımız ‘’Hayat da var-yüz paraya-iki tane beş-dört tane on-nane, limon okalüptüs” idi. Hayat şekerinin kilosunu Eminönü’de bir yerden 7.5 liraya alır, yüzde yüz kârla satarak 7.5 lira kazanırdık.

Sana yağlar bakkala tahta sandıklarla gelir, bakkalların önünde satılan kırmızıya boyanmış pişmiş yumurtaları birbiri ile tokuşturarak yumurtasına bir nevi masum bir kumar oynardık. Mahallede macuncular dolaşır, renkli macunları kalem boyu bir çubuğa sararak yerdik. Macuncular, klarnet, keman ve darbukacıdan oluşan bir ekip vasıtasıyla harika bir pazarlama tekniği kullanırlardı..

Hatıra defterlerine yazı yazmak ve ‘’Hayat bir dikenli yol-Sen bu yolda mesut ol” veya ‘’Hayat bir gemi, yoktur yelkeni, unutma beni, unutmam seni” diye bitirmek neredeyse gelenekti.

Adana’ya İstanbul’dan otobüs ile 24 saatte gidilir, tren ile Erzurum’dan 2.5 günde gelinirdi. Köy okullarında 5 sınıf bir arada okunurdu. Lensin akıllardan bile geçmediği dünyada gözlük camları kavanoz altına eşit kalınlıkta olur, gözler kocaman görünürdü. Ortaokullarda inglizce ders kitabı ‘’Gatenby” okutulur, konu mankeni ‘’Brown”ailesi ile neredeyse yakın akraba olunurdu. Orta öğretim öğrencileri okul şapkası takardı.

Çocukluk yıllarında 60 ihtilali büyük bir heyecanla karşılanır, gençlik yıllarında ise ”60 ihtilali neye karşı yapıldı” sorusuna gırgır geçerek ‘’sabaha karşı” yanıtı verilirdi.

Yassı ” Gelincik” ve ” Sipahi Ocağı” sigarası çok sevilirdi. Evlerde yerde sinide yemek yenir, hemen her evde hamur tahtası ve oklava bulunurdu. Evdeki musluklar sarı;su boruları kurşun; sahan, tencere, maşrapalar bakır; sonraki yıllarda saksı olan ütüler kömürlü,;telefonlar manyetolu; sonraki yıllarda masa olan dikiş makinaları ayaklı; lambalar gazyağlı idi. Bakır kapları kalaylayan kalaycılar mahalle aralarında dolaşır “kalaycii” diye bağırırlardı. Semt pazarlarında ‘’boş küfe”, radyolarda “yurttan sesler korosu” sesleri duyulurdu.

Demirbank, her sabah radyoda günün tarihini hatırlatıp iyi günler dilerdi. Radyolarda “memleket saat ayarı” verilirdi. Bakkallarda Tekel birası, işportacılarda arkası horozlu yuvarlak cep aynası, vapurlarda “yakalara balina” satılırdı.

Mahalle kasaplarının adı genellikle “temiz aile kasabı” idi ve vitrinlerinde asılı duran koyunların popolarına lale koyarlardı. İstanbul, bir lale şehri idi. Askere gidenlerin köşeleri ‘’kabara”lı tahta bavulları vardı. Ağrı, sızıların tedavisi için Opon, Gripin gibi haplar ve şişelerde sülük satılırdı.

Günün popüler şarkı ve türkü kitapçıklarını satan ve mahalle aralarında bu şarkıları bağırıp okuyarak pazarlamaya çalışan satıcılar ve bunların iyi bir dinleyici kitlesi mevcuttu.

Beygirin iki yanına yüklediği küfeleri sebze-meyve ile dolduran Arnavut seyyar manavlar veya o dönemlerin deyimiyle zerzevatçılar vardı. Şehirlerarası tren yolculuklarında durulan ara istasyonlarda trenlerden günlük gazete isteyen ve “gastiyyee” diye bağıran çocuklara rastlamak mümkündü.

Ramazanlarda davulcular sahura kaldırmak için hemen her eve ait bir mani okuyarak o hane halkını uyandırmaya çalışırdı. Örneğin, Hüsnü Efendi’nin evinden Mehmet Bey’in evine geçen davulcu; “Ramazan Geldi Dayandı-Camiler Nur’a Boyandı-Sahur Vakti Geldi Çattı-Az önce Hüsnü Efendi Uyandı-Sıra Sizde Mehmet Bey ….” diye devam edip davulu gümbürdetirdi.

Mahalle bakkallarının ve hür teşebbüs ruhlu çocukların sattığı “niyet” ile çekiliş yapılır, ufak, yaldızlı, yuvarlak delikler kazıldığında en büyük hediye olarak gofret- çikolata kazanılırdı. Özenerek yapılan ve süslenen tornetlerle (paten) az yerde bulunan asfaltlarda kayılırdı. Çember çevirmek ve tellerden yapılmış ve elektrik kablolarıyla süslenip, hatta ayna dahi takılmış tel arabalar yapmak ve sürmek çok keyif verirdi.

Haliç’te, Eyüp, Sütlüce, Balat, Kasımpaşa Köprü arasında vapur çalışırdı. Telgraf PTT’den “Mors” ile yollanır, Uzun Ömer Köprü altında piyango satar, Eminönü’nde bir motor içindeki fok balığı Yaşar’ın gösterileri ilgiyle izlenir, vapurlarda çocuklar sepet içinde taşıdıkları Kızılay kağıt rozetini yolculara takmaya çalışıp, boyunlarına astıkları metal kumbarada para toplarlardı.

Devam edecek…

Fotoğraf : Plato Terentev

 

Hakkında Yaşar Morpınar

Ayrıca Kontrol Et

O Eski Günler (3)

Her Cumartesi “Türkiye Radyoları”nda 21:15’te Zeki Müren’in “Merhabaaa sevgili dinleyicilerim” diye başlayıp “Allahaısmarladıııık” diye biten, …

Bir yanıt yazın

Translate »